26 Temmuz 2017 Çarşamba

Halil Efe 3 Aylık - Uçak- Gemi- Kara Yolculuğu




Halil Efe 3. ayında hem uçak hem gemi hem de kara yolculuğu yaptı. Leyleği havada gördü vesselam. Yolculuklarımız sorunsuz geçti ne mutlu ki. Sanırım bebeğimiz de bizim gibi gezmeyi seven biri olacak. Tek problem, gemi yolculuğunda alt bakım ve emzirme yeri sıkıntısının olmasıydı. Maalesef ki her yerde bebekli ailelerin hayatını kolaylaştıracak imkanlar bulunmuyor.

Mart ayında, Almanya'da ikamet eden dayım vefat etti. Çocukları, defnedilebilmesi için önce İstanbul'a uçakla cenazeyi naklettiler, oradan da kara yoluyla Çanakkale'ye götürdüler. Çok sevdiğim, birlikte uzun vakitler geçirip, sohbet ettiğimiz dayımın vefatının ben İstanbul'dayken olmasının, bir mesaj olduğunu düşündüm. Ailemle beraber ve tabi ki Halil Efe'yle, cenaze aracının arkasında kendi aracımızla 6 saat yol gittik. Pambık yol boyunca oto koltuğunda uyudu, hiç sorun yaratmadı. Vardığımızda ise, cenaze evinin hem kalabalık olması, hem de bir bebeğin geceyi geçirmesine çok uygun olmaması nedeniyle, evi yarım saat mesafede olan babannemizde kaldık.  Böylece hem dayıma son görevimi gerçekleştirmiş oldum hem babanne ve dedemiz torunlarıyla vakit geçirdiler, hem de bebeğim herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadı.

3. ay doktor kontrolü İstanbul'daki bir hastanede yapıldı. Normalde sağlık ocağı bebeklerin tüm aşılarını yapıyor ancak 3. ayda tavsiye edilen ama devletin karşılamadığı Rota virüsü aşısını yaptırabilmek için özel bir hastaneye gitmemiz gerekiyordu. Özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde ateş, kusma ve ishal şeklinde bağırsak enfeksiyonu yapan rota virüsüne karşı koruma sağlayan bu aşı, 2 veya 3 doz olarak ağızdan yapılabiliyor. Biz 2 doz olanını tercih ettik. 2 ay sonra 2. dozu yapılacak ve tamamlanmış olacak.

Halil Efe bu ay  5800 gram, 67 cm olmuş. Kıbrıs'taki hastanemiz, İstanbul'daki sağlık ocağı, İstanbul'daki özel hastane derken, farklı tartılardan dolayı kilo ölçümleri de farklılaştı. Ondan mıdır bilmiyorum, bu ay beklediğimden daha az kilo almış görünüyor. Ayrıca kendini seslerle ifade etmeye başladı, sürekli auu, uu, aaa diye sesler çıkartıyor. Acaba bizim pambık erken mi konuşacak?


Önümüzdeki ay işe başlamam gerekiyor. Doğum sonrası izinlerim bitecek ve yıllık iznimden de 15 gün kullanmış olacağım. Şirketimde ücretsiz izin kullanamıyorum. Bu durum beni hem üzüyor hem de korkutuyor. Keşke yeni doğum yapmış özel sektör çalışanlarına, işlerini kaybetme riski olmadan, daha fazla süreyle bebeklerine bakım olanağı sağlanabilse.




14 Temmuz 2017 Cuma

Halil Efe 2 Aylık - İlk Yalnız Kalmamız




Halil Efe 2. ayında ilk kez bize gülümsedi. Tamam belki bize biz olduğumuz için gülümsemiyordur ama ben üzerime alındım :) Doktorumuz artık geceleri 2 saatte bir emzirmek için uyandırmamızın gerekmediğini söyledi. Ama alıştığı için bir ay kadar daha gece uykuları 2 saatte bir oldu. Mamayı kademeli olarak kestik, sadece anne sütü almaya başladı.

Bebeklerin 40'ı çıktığında her yörede uygulanan adetler var. Kimi gül yaprakları atıyor suyuna, kimi tuz koyuyor. Biz de adettendir diyerek Efe 41 günlükken banyosunu duru su ile yaptırdık. O gün arabayla çıktık biraz dolaştık. Akrabamız yoksa 40 uçurup, gezmeyelim mi :)

Doğduğundan beri hem anneannemiz hem de babannemiz bizimle birlikteydi. Allah razı olsun, çok faydalarını gördüm gerçekten de. Keza, ameliyatlı halim ile oturup kalkmam bile ağrılı oluyordu ilk zamanlar. Halil Efe 1 aylık olduğunda babannemiz döndü, 45 günlükken de anneannemiz. İlk başta tedirgin oldum acaba bebeğin ihtiyaçları ile eşim de işteyken tek başıma başa çıkabilecek miyim diye. Ama korktuğum gibi olmadı neyse ki. Sanırım annelik iç güdüleri ve becerileri, doğumla beraber içimize yükleniyor.

2. ayın sonuna doğru, KKTC'den İstanbul'a ailemin yanına geldik. Eşim bir kaç gün izin kullanıp döndü. Ben de doğum iznimi değerlendirip kaldım. Halil Efe böylelikle ilk uçak deneyimini yaşadı. Bebek ile uçak seyahatinde altın kural, kalkış ve iniş esnasında bebeği emzirmek. Ya da emzik kullanmasını sağlamak. Bebek kemeri ile Efe'yi kendi kemerime bağladıktan sonra, emzirdim ve ne mutlu ki sorunsuz bir seyahat geçirdik, ne de olsa daha doğmadan defalarca uçak seyahati yapmıştı miniğimiz :)

Halil Efe 2. ay kontrolunde 5500 gram ve 63 cm çıktı. Kontrollerini Sağlık Ocağı'nda yaptırdık. DaBT-IPV-Hib 5'li karma aşı, Pnomokok ve BCG(Verem) aşıları yapıldı. Verem aşısı KKTC ' de yapılan bir aşı değil. Doktorumuz eğer mümkünse 2. ay aşılarını Türkiye'de yaptırmamı, verem aşısının önemli bir aşı olduğunu söylemişti. Biz de imkanları değerlendirip, İstanbul'a ailemin yanına gelince,  tamamını yaptırdık. Miniğimiz çok şükür ki dayanıklı, çok ağlamadan hemen sakinleşiyor.

Ufak ufak farklı sesler çıkarmaya çalışan, bize birşeyler anlatmaya uğraşan bir pambığımız var artık.



22 Haziran 2017 Perşembe

Halil Efe 1 Aylık- Bebekli Yaşama Adapte

Halil Efe 1 Aylık
9 ay 20 günlük bekleyişin ardından sonunda Pambığımıza sağ salim kavuştuk. Hastanede 2 gece kaldıktan sonra 3. gün çıkışımız yapıldı. Hastanedeyken,  gurbette de olsak meğer ne kadar dost biriktirdiğimizi farkettim. Ne mutlu bizim için.

Hamileyken aldığım eğitimleri gerçekleştirmenin zamanı gelmişti artık. Doğum hikayelerinde hep anlatırlar. Doğdu, küçücüktü, elime almaya korktum. Efecik 4 kiloyu aşan bir tosuncuk olduğu için, kucaklamakta fazla zorlandım desem yalan olur, ama çok narin oldukları için insan yine de azami hassasiyet göstermek istiyor.

Hamilelikten, hatta doğumdan daha zoru, hastaneden çıkıp eve gelmekti benim için. Aralık 21, Lefkoşa'da sağanak yağmur. Daha önceden de yolların bol çukurlu olmasına söverdim ama bu kez farklıydı. 3 gün boyunca kaldığım hastaneden çıkarken, sezaryen dikişlerimin bu kadar ağrı verebileceğini tahmin bile edemezdim. 20 kmlik Lefkoşa-Girne arası bitmez bir yol gibi geldi. Eşim artık 20-30 km hızla gidiyordu çukurlara hızlı girip acım artmasın diye. Yine de acıdan ağlaya ağlaya sonunda eve varabildik.

Hastaneden çıktıktan 3 gün sonra, doktorumuz sarılık takibi için kan vermemizi istedi. Günlerdir yağan yağmurun azalmasını fırsat bilerek hastaneye gittik, Efe'nin topuğundan kan alındı. Sevindirici haber, sarılık değerleri normaldi. Ama dönüşte bardaktan boşanırcasına yağan yağmura yakalandık. 15 dakika içinde alt yapı sistemi yetersiz kaldı, Kıbrıs, tarihinin sayılı su baskınlarından birini yaşadı, öyle ki bir ara ada denize gömülecek sandım :) Arabanın arkasında Halil Efe ve ben, önde arabayı kullanan eşim. Oldukça yavaş gidiyoruz ama yoldaki rögar kapağı yerinden oynamış. Arabanın ön lastiği kırık rögar kapağına girdi ve lastik yarıldı. Şansımız varmış ki, orada su içinde yolda kalmadık, araba yaklaşık yarım kilometre daha gidebildi janta zarar vermeden. Lastikçiyi açık yakaladık, bizden önce de aynı yerde lastiği yarılan başka bir araçla ilgileniyordu. Bizim lastiğimizin ise yama kabul etmeyecek kadar durumu kötü olduğundan yeni lastik takıldı. Arabada henüz 1 haftalık olmamış bir bebekle kriko üzerindeki ilk tecrübemizi de yaşamış olduk. Bundan sonrası için ise tek duam, elektrikler kesilmeden evimize varmamızdı. KKTC'de böyle afet şeklinde yağışlar olduğunda elektrikler hemen kesilir. Bizim ev ise 6. katta, ameliyatlı halimle o merdivenleri nasıl çıkarım diye yol buyunca dua edip düşündüm. Neyse ki korktuğum olmadı ve elektrikler kesilmeden evimize gelip, bunca macera sonrası rahat bir nefes aldık.

Anne sütünün ne kadar önemli olduğunu fazlasıyla öğrenmiştim. Ama, hastanede sezaryen ameliyat sonrası tedbir amaçlı olarak doktorumun tavsiyesiyle önce memeden emzirme, sonra 30 cc mama şeklinde başladık. Bu 1 ay kontrolüne kadar böyle devam etti. Sonrasında  adım adım azaltarak sadece anne sütüne döndük. Bir annenin sütüyle bebeğinin tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyor olması harika bir duygu.

Efe'nin göbeği 15.günde düştü. Acaba nereye gömsek? 17.günde de ilk banyosunu yapmış olduk. Henüz erken olmakla beraber sanırım suyu sevecek :)

Doktorumuzun tavsiyesiyle ilk 1 ay geceleri de dahil olmak üzere bebeği her istediğinde ama en geç 2 saatte bir emzirdim. Bu sarılığın da önüne geçiyormuş. Çok şükür yüksek bir sarılık değeriyle hiç karşılaşmadık.

Bu arada konu bebek yetiştirmek olunca, her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes kendi bebek yetiştirme şeklinin doğru olduğunu savunuyor. Ben ise en güncel doğrular ile birlikte yüreğimin de sesini dinleyerek hareket edeceğim."Bilen kişiler" 10 günlük bebeği kucağa alıştırma diye başladılar. Daha hayatla, dış dünyayla yeni tanışmış bebeğimi elbette kucağıma alacağım dedim ve aldım da. O şu anda sadece annesini ve anne kokusunu tanıyor. Bunu ondan mahrum etmemeliydim. Her ne kadar henüz 15-30 cm aralığında bir görüş mesafesi olsa da, emzirirken ve onu kollarımda sarmaladığımda beni görüyor ve inceliyor. Bundan eminim!


17 Ocak 2017 Salı

İstanbul Hanımefendisi'nin Doğum Hikayesi



Kısaca; bir bebeğin anne karnındaki ortalama süresi 9 ay 10 gün... Çoğu bebek bu süreyi beklemeden dünyaya geliyor, bizim pambık ise ne yaptı biliyor musunuz? Cevabı doğum hikayesinde :)

Hamileliğimi öğrendiğim andan beri şükürler olsun ki, bebeğim beni hiç üzmedi. Ne bir bulantı yaşadım, ne ağır işlerden sakınmamı ve yatmamı gerektirecek bir durum, ne düşük tehlikesi ne başka bir şey. O aşerme duygusu dahil bizim eve hiç uğramadı. Şükürler olsun oldukça rahat ve problemsiz bir hamilelik geçirdim. Toplamda 16 kilogram aldım. Bununla beraber Sigortalar'ın bana verdiği son süreye kadar da çalışmaya devam ettim. Eğer izin verselerdi, son güne kadar da çalışabilirdim, o kadar rahattım yani. Son iki hafta evde incik boncuk kurabiye süslemeyle geçti, bir hafta sonra da annelerimiz İstanbul'dan geldi. Onların gelmesiyle zaman geçmez oldu sanki. Elbette bebek istediği zaman gelecekti, bunu biz belirleyemezdik.

13 Aralık 2016 Salı günü, tam 40 hafta yani 9 ay 10 günün dolduğu beklenen doğum tarihiydi. NST de sancı yoktu, bebeğin kalp atışları ve suyu normaldi. Bebeğin kilosu 3400 gramdı.  Daha önce oblik duruş olan bebeğim duruşunu düzelmişti ama hala kanala girmemişti. Böyle olunca doktorum normal doğum için beklemeye devam edebileceğimizi söyledi. Bebeğin kendi istediği zamanda dünyaya gelebilmesi benim de en çok arzu ettiğim şeydi, beklemeye karar verdik. 16 Aralık'a randevumuzu aldık.

16 Aralık 2016 Cuma günü, doktorumuz yine herşeyin yolunda olduğunu, 3 gün daha bekleyebileceğimizi, ama bu 3 günün sonunda yani 9 ay 18 gün dolduktan sonra daha fazla beklemenin risk arz ettiğini, 42. haftaya giren bebeğin kakasını yapması vb. gibi risklerinin artması nedeniyle, suni sancı ile doğumu başlatmamız gerektiğini söyledi. Kafamızda deli sorular ile evimize döndük. Bebeğim neden gelmiyordu? Neden doğum kanalına girmiyordu? Neden hala bende en ufak doğum belirtisi yoktu?

Uzun bir süredir hamile pilatesine gidiyordum. Doğumu tetikleyecek ve kolaylaştıracak hareketleri uyguluyordum. Her gün 3-4 km yürüyordum. Hurma, tarçın çayı vb tüketiyordum. Meme uçlarını masajla uyarıyordum. Okuduğum duyduğum her şeyi yapıyordum. O hafta sonu da bunları yapmakla ve acaba doğumu başlatabilir miyimlerle geçti.

19 Aralık 2016 Pazartesi günü bebek 41. haftayı bitirmişken, sabah erken saatte hastaneye gittik. Annelerimiz, eşim ve ben... Artık her an her şey olabileceği için hastane çantamız da yanımızdaydı. NST'ye bağlandım. Bebeğin kalp atışları normaldi, sancı yoktu. Ben de herhangi bir doğum belirtisi yoktu. USG'de bebeğin durumu iyi görünüyordu, 3500 gram civarında ölçüm veriyordu ama kanala hala girmemişti. O güne kadar normal doğum için sonuna kadar beni destekleyen doktorum, önümüzde iki seçenek olduğunu söyledi:

Sezaryenle bebeği almak.

Suni sancı ile doğumu başlatmak: Bebek kanala girmediği, rahimde açılma olmadığı için suni sancının başarı oranı maalesef ki düşükmüş. Saatlerce suni sancı çekip, açılma olmayıp, bebeğin kalp atışlarının düşme riski olabilirmiş. Bu durumda acil sezeryana alınmam söz konusu olabiliyormuş. Tüm bu risklere rağmen, normal doğumu çok istediğim için suni sancıyı deneyebileceğini söyledi.

10 ay boyunca beni takip eden doktoruma güvenim tamdı. Eğer sezaryen yapmak isteseydi, 42. haftaya kadar beni bekletmezdi bunu da biliyordum. O nedenle kendine samimiyetle sordum, suni sancı denemek istersem başlatabileceğini ama şartların normal doğum için çok parlak görünmemesi nedeniyle başarısız olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu, bunu gönül rızasıyla yapmayacağını söyledi. Henüz 20 gün önce yeğenimin çok benzer bir nedenle suni sancısının başlatılması, ancak bebeğin strese girmesi nedeniyle acil sezaryene alınması olayını yaşadıktan sonra, bu riske girmeyip, sezaryen kararı aldık. Son ana kadar elimden geleni yapmış ve beklemiştim ama bebeğim demek ki bu şekilde gelmeyi düşünmüyordu.

Saat 12 gibi yatışım yapıldı. Spinal sezaryen yapılacaktı. Spinal ile ilgili bilgim vardı ama daha önce hiç ameliyat tecrübesi olmayan biri için ameliyatın her anına tanık olmak nasıl olacaktı bilmiyordum. Cahil cesaretiydi belki de benim ki.

Saat 13,00 da damar yolum açıldı, giydirildim ve ameliyathaneye alındım. Ameliyathanede başımda 3 anestezi uzmanı, 2 asistan, 2 çocuk doktoru, 1 kendi kadın doğum doktorum, 2 dikişleri yapacak uzman, 1 katedral iğnesini yapacak uzman anestezist vardı. Arada giren çıkanlar oldu. Ameliyathanede sadece ben vardım ve benim için bu kadar kişinin bulunması ilginç geldi aynı zamanda uzman bir ekiple birlikte olduğumu düşünerek rahatlamamı sağladı. Ameliyathane masasında sırtımı kambur yaparak hareket etmeden oturmamı istediler, önümdeki anestezist kıza sarıldım. Sırtıma hafif bir iğne girdiğini hissettim ama acıtmadı, sonra sanırım 2 kere daha yaptı onları hiç hissetmedim. Ayaklarımda ısınma ve uyuşma olduğunda haber vermemi istediler. Yaklaşık 30 sn sonra uyuşma oldu, yatırıldım. Üzerime örtüler örttüler, ameliyat yeri ile olan görüntüm kesildi. Baş ucumda iki tane çok şeker anestezist vardı, sürekli benimle muhabbet ediyorlar ve beni rahatlatmaya çalışıyorlardı. Arada tansiyonum ölçülüyor, farkında olmadan sakinleştirici yapılıyordu. Sonda taktılar, hissettin mi dediler, ben artık belden aşağı hiç birşeyi hissetmiyordum ama fazlasıyla kendimdeydim, öyle ki çekilen fotoğrafları atabilmek için telefon numaramı istediler, verdim. Yaklaşık 10 dk sonra saat 13,25'te bebeğin başını gördük şimdi alıyoruz dediler. Birden bebeğimin ağlama sesini duydum, inanılmaz bir andı. Tertemiz çıkmış, hemen yanıma getirip gösterdiler, dokundum, konuştum. Sonra da çocuk doktorları ilk kontrollerini yapmak için yan masaya aldılar. Bebeğin doğmasıyla beraber doktorum, benim ricamı gerçekleştirdi, göbeğini keserken babamın adıyla 'Mehmet' ile kesti. Bebeğimin göbek adı dedesinin adı olmuştu.  Doktorumun bana  ilk dediği 'iyi ki suni sancıyı denememişiz bu bebek beklediğimizden büyük doğdu annesi' oldu. Sonrasında kadın doğum doktorum ameliyathaneden çıktı, dikişlere başladılar. O esnada bebeğim de yukarıya anneanne ve babannesinin yanına, odamıza çıkartılmış, durumu çok iyiymiş.

Fazla değil 15 dakika sonra benim de işim bitmişti. Toplamda 45 dakika sürmüştü ameliyathaneye girişim ve çıkışım. Çıkışta eşim ameliyathanenin kapısında beni bekliyordu. O dakikalarda sözler susuyor, gözlerinizle konuşuyorsunuz, mutluluğunuzu paylaşıyorsunuz. Odaya çıkartıldım, bebeğim beyaz tenli, açık kumral, maviş gözlü tombik bir bebekti. 4040 gram, 53 cm. doğmuş tosunum. Yeni doğan diğer bebeklerin yanında abi gibi duruyordu oğlum. Eee içerde boşuna fazladan kalmamıştı, büyümüştü de gelmişti. Hatta biraz daha beklese emekleyerek doğacaktı yavrum :)

Hayat mucizelere gebe... Dilerim herkesin benim gibi güzel bir hamileliği olur ve benim kadar mutlu bir doğumu gerçekleşir. 

Hayatımıza Hoşgeldin Halil EFE'm...


18 Aralık 2016 Pazar

38.-39.-40. Haftalar - Miadında Bebek



Yok yok merak etmeyin, an itibariyle (18 Aralık 2016) hala doğmadı bizim bebiş. Gelmeye de niyeti yok gibi görünüyor. Doktor amcası ve biz inatla normal yollardan gelmesi için bekliyoruz, onun ise daha hiç bir belirtisi yok. Vakit saat gelmeyince hiçbir şey olmuyor demek ki...

38. Haftanın bitmesi itibariyle sonunda doğum iznine ayrıldım.  Evde biriken hazırlıklarımı birer birer tamamlamaya koyuldum. 38. haftadaki kontrolümüzde bebek 2700 gram çıktı. 39. haftada ise 2600 gram. Meğer sonlara yaklaştıkça ölçümlerde hata olabiliyormuş. Bunu 40. haftadaki kontrolumuzde 3500 gram çıkan bebeğimizden anladık :) Anlayacağınız bizim bebiş kısmetse 3500 gram civarında doğacak.

39. haftada çatı muayenesi yapıldı. Normal doğumu düşünen biri için, çatı muayenesi korkulacak birşey değilmiş. Ama insan tedirgin olmuyor da değil. Genelleme yapmak çok doğru değil ama bu muayenelerde erkek doktorlar gerçekten daha nazik oluyorlar. Kendi doktorumda hiçbir ağrı, acı hissetmezken, bir sonraki hafta 2. muayeneyi yapan deneyimli hemşire hanımın muayenesinden sonra zorlanınca daha iyi anladım.

Beklenen doğum tarihim 13.12.2016 idi. Yani 40. haftanın, 9 ay 10 günün tamamlandığı gün. O günkü kontrolümde, bebeğin iyi hali, NST de sancı çıkmaması, beslenmesinin ve amniyon sıvısının yeterli olması nedeniyle, doktorum 1 hafta daha beklemenin sakıncalı olmadığını söyledi. Yani 41. hafta dolana kadar, bebeğimin kendiliğinden gelmesini bekleyeceğiz. Bu tarihe  kadar gelmezse, oluşabilecek risklerden dolayı (bebeğin kaka yapması, plasenta yaşlanması vb.) doğumun başlatılması gerekirmiş. Yani 19.12.2016 tarihi bizim için önemli bir tarih. Büyük ihtimal son kontrolümüz ve belki de bebeğin doğacağı tarih. Bu tarih itibariyle doktorum değerlendirme yapacak ya suni sancı verecek ya da sezaryene alacak. Bebeğin son kontrol itibariyle hala kanala girmemiş olması, hatta bir önceki kontrolde hafif yan (oblik) duruyor olması, sezaryen ihtimalini kuvvetlendiriyor. Bu zamana kadar normal doğumu çok istedim, hazırlandım ve bu konuda bilinçlenmeye çalıştım. Ama bu kadar bekleyip de, olmuyorsa da hayırlısını dilemekten başka çözüm yok gibi duruyor. Önemli olan hem bebeğin, hem de annenin sağlıklı bir şekilde buluşması. Son birkaç gündür kendimi bu fikre alıştırmaya çalışıyorum.

Bir sonraki yazım çok büyük ihtimal, bebeğimizin doğumu olacak. Allah bana da, tüm bekleyenlere de sağlıklı doğumlar nasip etsin inşallah. Dualarınız da beni de eksik etmeyin olur mu?


Sevgiler.